Ayasofya, dünya mimarlık tarihinin en etkileyici yapılarından biri, Topkapı Sarayı, 1460-1478 yılları arasında Fatih Sultan Mehmed tarafından inşa edilmiş ve Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetim merkezi olmuştur. 1924'te müzeye dönüştürülerek halkın ziyaretine açılmıştır.
Saray, zengin tarihi yapıları, Harem, kutsal emanetler dairesi ve saray koleksiyonları ile dikkat çeker. Eminönü, tarihi zenginliğiyle bilinen canlı bir semttir. Sultanahmet Meydanı ise İstanbul'un kalbinde, önemli tarihi yapılarıyla kültürel zenginliktir. Yedikule Hisarı, Osmanlı döneminde savunma ve hapishane olarak kullanılmış yapıdır. Yerebatan Sarnıcı, Bizans dönemine aittir.
1. Ayasofya
Ayasofya, dünya mimarlık tarihinin en etkileyici yapılarından biri olarak İstanbul’un simgelerindendir. İhtişamı, büyüklüğü ve mimarisiyle sadece bir ibadethane değil, aynı zamanda bir sanat ve mühendislik harikası olarak kabul edilir. İlk olarak "Megale Ekklesia" (Büyük Kilise) adıyla anılmış, 5. yüzyıldan itibaren "Ayasofya" yani Kutsal Bilgelik ismiyle tanınmıştır.
Doğu Roma İmparatorluğu tarafından aynı yerde üç kez inşa edilen Ayasofya, uzun yıllar boyunca imparatorların taç giyme törenlerine ev sahipliği yapmış ve başkentin en büyük katedrali olmuştur. Zamanla cami ve müze olarak da kullanılan bu eşsiz yapı, hem Hristiyan hem de İslam dünyası için büyük önem taşır. İstanbul’da mutlaka görülmesi gereken tarihi eserlerin başında gelir
2. Topkapı Sarayı
Topkapı Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu’nun yüzyıllar boyunca yönetim merkezi ve sultanların ikametgâhı olarak hizmet vermiş tarihi bir yapıdır. İstanbul’un fethinden sonra, Fatih Sultan Mehmed tarafından 1460-1478 yılları arasında inşa ettirilmiş ve zamanla yapılan ilavelerle genişletilmiştir. Saray, yalnızca siyasi değil aynı zamanda eğitim ve kültürel bir merkez olarak da büyük önem taşımıştır.
19. yüzyıl ortalarına kadar padişahların ana ikametgâhı olan saray, protokol ihtiyaçlarını karşılayamaması nedeniyle Dolmabahçe Sarayı’na taşınılmasıyla bu işlevini kaybetmiştir. Sarayburnu’nda, Marmara Denizi, Boğaz ve Haliç’e hâkim bir konumda bulunan Topkapı Sarayı, 1924 yılında müze haline getirilmiş ve halka açılmıştır. Saray, Bâb-ı Hümâyun, Bâbüsselâm ve Bâbüssaâde kapılarıyla dört ana avluya açılır. İçerisinde Harem, Hasbahçe (Gülhane), kutsal emanetler dairesi ve saray koleksiyonları gibi bölümler yer alır. Mütevazı mimarisi, zengin çini süslemeleri ve doğal güzelliği ile dikkat çeken saray, Osmanlı’nın saray anlayışını ve devlet yapısını yansıtan eşsiz bir mirastır.
3. Eminönü
Eminönü İstanbul’un tarihi yarımadasında, Haliç’in batısında yer alan Eminönü, şehrin en eski ve en canlı semtlerinden biridir. 7 Mart 2008 tarihine kadar ayrı bir ilçe belediyesi olan Eminönü, bu tarihten itibaren Fatih ilçesine bağlanmıştır.
Eminönü, tarihi zenginliği ve kültürel çeşitliliğiyle dikkat çeker. Eminönü Meydanı, özellikle balıkçılarıyla ünlüdür. Galata Köprüsü’ne doğru uzanan alanda taze balık kokuları havada yankı yapar ve bu bölge, hem İstanbulluların hem de yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisini çeker. Eminönü Balıkçıları, dört mevsim boyunca ziyaretçilerine taze balık ve deniz ürünleri ziyafeti yaşatmaktadır.
4. Sultanahmet Meydanı
İstanbul’un tarihi yarımadasının tam merkezinde yer alan Sultanahmet Meydanı, şehrin en bilinen ve en tarihi bölgelerinden biridir. Fatih ilçesinin kalbinde bulunan bu geniş meydan, İstanbul’un tarihî geçmişine tanıklık eden pek çok önemli yapıyı içinde barındırır. Meydanda yer alan başlıca yapılar arasında Sultanahmet Parkı (eski adıyla At Meydanı), Sultanahmet Camii, Ayasofya Müzesi, Binbirdirek Sarnıcı ve Yerebatan Sarnıcı öne çıkar.
Theodosius Obeliski, Örme Obeliski, Yılanlı Sütun, Alman Çeşmesi ve Milion Taşı gibi tarihi yapılar da meydanın zenginliğini arttırır. Haseki Hürrem Hamamı, Sokollu Mehmet Paşa Camii, Aya Efemia Türbe Binası ve Acemağa-Lala Hayrettin Camii gibi diğer önemli dini yapılar ise meydanın ruhunu yansıtan unsurlar arasında yer alır. Cumhuriyet Eğitim Müzesi gibi kültürel yapılar da ziyaretçilere tarihi bir yolculuktur. Sultanahmet Meydanı, hem tarihi hem de kültürel açıdan İstanbul'un en değerli alanlarından biridir.
5. Yedikule Hisarı (Yedikule Surları)
Yedikule Hisarı (Yedikule Surları) İstanbul’un tarihi dokusunun önemli parçalarından biri olan Yedikule Hisarı, şehrin kara surlarının güneyinde, Yedikule semtinde yer alır. İlk olarak Bizans İmparatoru II. Theodosios döneminde inşa edilen Altın Kapı’nın arkasına, İstanbul’un fethinden sonra 1457-1458 yıllarında Fatih Sultan Mehmed tarafından bir iç kale eklenmiştir. Bu şekilde Bizans ve Osmanlı mimarisi iç içe geçerek eşsiz bir tarihi yapı ortaya çıkmıştır.
Beş köşeli yıldız planına sahip olan Yedikule, tek giriş kapısıyla dikkat çeker. Osmanlı döneminde burada bir dizdar (kale muhafızı) ve garnizon askerleri bulunmaktaydı. Günümüzde hisarın ortasında kalan mescide ait minare kalıntısı ve çeşme görülebilmektedir. Bahçesinde ise açık sergide taş toplar, sütun başlıkları, küpler ve çeşitli mimari parçalar sergilenmektedir. Yedikule Hisarı, tarih boyunca hem savunma hem de zaman zaman hapisane olarak kullanılmış, İstanbul’un çok katmanlı geçmişini yansıtan önemli bir yapıdır.
6. Kapalı Çarşı
Kapalı Çarşı, İstanbul’un Fatih ilçesinde, Beyazıt semtinin kalbinde yer alan, dünyanın en büyük ve en eski kapalı çarşılarından biridir. 15. yüzyılda, Fatih Sultan Mehmet döneminde temelleri atılan çarşı, zamanla genişletilerek bugünkü görkemli yapısına kavuşmuştur.
Yaklaşık 30.000 metrekarelik bir alanı kaplayan çarşıda 60’tan fazla sokak ve 4.000’e yakın dükkân bulunmaktadır. Kapalıçarşı, sadece bir alışveriş merkezi değil, aynı zamanda kültürel bir miras niteliği taşır. El işi halılardan mücevhere, antikalardan baharata kadar birçok ürünü barındıran çarşı, hem yerli halkın hem de turistlerin ilgisini çeker.
7. Fatih Balat Sokakları
Fatih Balat Sokakları İstanbul’un en renkli ve karakteristik semtlerinden biri olan Balat, tarihi dokusunu koruyan sokakları ve kültürel zenginliğiyle hem yerli hem yabancı ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Fatih ilçesinin kuzeydoğusunda, Tarihi Yarımada sınırları içinde yer alan bu semt; cami, kilise ve sinagogların bir arada bulunduğu nadir yerleşim yerlerinden biridir.
Bu çokkültürlü yapısı, Balat’ın tarih boyunca farklı inançlara ve milletlere ev sahipliği yaptığını gözler önüne serer. Son yıllarda dizi ve film çekimleriyle adından sıkça söz ettiren Balat, fotoğraf tutkunlarının da vazgeçilmez rotası haline gelmiştir. Rengârenk boyalı evleri, dik yokuşları, nostaljik kafeleri ve her köşe başında fotoğraf çeken insanlarıyla canlı ve özgün bir atmosfere sahiptir. Hem sokak sokak keşif yapmayı sevenler hem de tarih meraklıları için Balat, İstanbul’un ruhunu en güzel yansıtan semtlerden biridir.
8. İstanbul Lisesi
İstanbul Lisesi, kökeni 1884 yılına dayanan Numune-i Terakki adlı özel okula dayanır. Bu okul, Bahriye emekli Yüzbaşısı Mehmet Nadir Bey tarafından açılmıştır. Kısa süre içinde gelişerek modern bir eğitim kurumu haline gelmiş ve büyük bir tanınmışlık kazanmıştır. 1896 yılında Maarif Nezareti (Milli Eğitim Bakanlığı) tarafından satın alınarak devletleştirilmiştir.
Okulun adı, 1909 yılında İstanbul Leyli İdadisi olarak değiştirilmiş, bu dönemde okul, Sultan Mahmut Türbesi arkasındaki Bezm-i Alem Sultan tarafından yaptırılan binada eğitim vermeye başlamıştır. 1910 yılında ise okul, bugünkü adı olan İstanbul Lisesi'ni almıştır. Bu tarihle birlikte, "Lise" kelimesi, Türkiye'deki bu düzeydeki okullar için ilk kez kullanılmaya başlanmıştır. Bu okul, İstanbul’un önemli eğitim kurumlarından biri olarak tarih sahnesindeki yerini almıştır.
9. Şerefiye Sarnıcı
Şerefiye Sarnıcı, 428-443 yılları arasında, Bizans İmparatoru II. Theodosius tarafından, Bozdoğan Kemeri (Valens Su Kemeri) aracılığıyla su depolamak amacıyla inşa edilmiştir. İstanbul’un su sistemine katkıda bulunan bu sarnıç, Belgrad Ormanı ve çevresindeki su kaynaklarından beslenen suyun, şehre dağıtılmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu su, Nymphaeum, Zeuksippos Banyoları ve Büyük Saray gibi önemli yapıları beslemiş, Şerefiye Sarnıcı ise su dağıtımının başlangıç noktası olmuştur.
Şerefiye Sarnıcı, Binbirdirek Sarnıcı (4. yüzyıl) ve Yerebatan Sarnıcı (6. yüzyıl) ile birlikte İstanbul'un su ihtiyacını karşılayan büyük yapılar arasında yer almıştır. Bu sarnıçlar, şehrin gelişimi sırasında su temini açısından kritik bir öneme sahipti ve yüzyıllar boyunca İstanbul'un yaşam kaynağını oluşturmuştur.
10. Sepetçiler Kasrı
Sepetçiler Kasrı İstanbul’un tarihi yapılarından biri olan Sepetçiler Kasrı, günümüzde Yeşilay Genel Merkezi olarak kullanılmaktadır. Giriş kapısının üzerinde gri büyük harflerle “Yeşilay” yazısı yer almakta, ön kısmında ise fıskiyeli bir bahçe ziyaretçileri karşılamaktadır. Kasır, 1643 yılında Sultan İbrahim tarafından, Bizans döneminden kalma surların üzerine inşa ettirilmiştir ve Topkapı Sarayı'nın dış bahçesindeki kıyı yapılarından günümüze ulaşan tek örnektir. Yapının inşasında kullanılan kırmızı mermerler Darıca ve Rusçuk’tan, çiniler İznik’ten, demir aksam ve çiviler ise Samakoy ile Selanik’ten temin edilmiştir.
Kapı kemerindeki kitabeye göre Sepetçiler Kasrı, Sultan I. Mahmut döneminde 1739’da yenilenmiş; 19. yüzyıl ortalarında ise ikinci bir onarımdan geçmiştir. Bu restorasyonlar yapının mimarisini değiştirmemiştir. Ancak Kırım Savaşı sırasında çekilen bir fotoğrafta kasrın bir kışlaya benzetildiği görülmektedir. Tarihi boyunca farklı işlevlerde kullanılan bu yapı, bugün tarihi kimliği korunarak yaşatılmaya devam etmektedir.
11. Yerebatan Sarnıcı
İstanbul'un tarihi zenginliklerinden biri olan Yerebatan Sarnıcı, Ayasofya'nın güneybatısında, Soğukçeşme Sokağı'nda yer almaktadır. Suyun içinden yükselen pek çok mermer sütun, sarnıcı oldukça etkileyici ve görkemli kılar. Bu sütunların sayısız gibi görünmesi nedeniyle halk arasında "Yerebatan Sarayı" olarak da anılmaktadır. Bizans İmparatoru Justinianus tarafından 542 yılında inşa edilen bu sarnıç, İstanbul'un su ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılmıştır. Sarnıcın genişliği ve sütunların oluşturduğu mistik atmosfer, ziyaretçilerine adeta bir başka dünyada hissi yaşatmaktadır. Yerebatan Sarnıcı, hem tarihi hem de mimari açıdan İstanbul’un en önemli yapılarından biridir.
12. Çapa Fen Lisesi
Çapa Fen Lisesi, 16 Mart 1848 tarihinde Darülmuallimîn adıyla, Fatih’te erkek öğretmen yetiştirmek amacıyla açılmıştır. Bu okul, günümüzdeki Çapa Fen Lisesi'nin temelini oluşturur ve Osmanlı döneminde eğitim alanında önemli bir yere sahiptir. 10 Rebîülâhir 1264 (Hicri takvimine göre) açılan okul, Osmanlı eğitim sisteminin modernleşmesinde önemli bir adım olmuştur. İlk erkek öğretmen okulu olması, okulun tarihsel önemini artıran bir özelliktir.
Mekatib-i Umumiye Nezareti'nin başkanı olan Ahmet Kemal Efendi öncülüğünde açılan bu okul, Osmanlı’daki öğretmen yetiştirme süreçlerinin temelini atmıştır. Darülmuallimîn, Osmanlı eğitim sisteminin modernleşme çabalarının bir parçası olarak büyük bir öneme sahiptir ve Türkiye’deki öğretmen yetiştiren okulların ilk örneklerinden biri olmuştur.
13. Sahaflar Çarşısı
Sahaflar Çarşısı, İstanbul’un en eski kitapçı çarşısı olup, 15. yüzyıldan günümüze uzanan köklü bir geçmişe sahiptir. Beyazıt Camii'nin sol tarafındaki taşlık alandan Kapalıçarşı’ya açılan Sedefçiler Kapısı arasındaki alanda konumlanmıştır. İlk olarak medrese öğrencilerinin kitap ihtiyacını karşılamak amacıyla kurulan sahaf dükkânları, 1460 yılında Kapalıçarşı inşaatının tamamlanmasıyla bir araya toplanmış, ancak 1894 depremi sonrası bugünkü yerine taşınmıştır. Sahaflar, Sahaflar Loncası’na bağlı olarak çalışır, ustalığa çıraklık ve kalfalık dönemlerini geçmeden ulaşamazlardı. Loncanın piri Basralı Abdullah Yetimi Efendi kabul edilir. 17. yüzyılda Antoine Galland'ın buradan aldığı yazmayı Fransa kralına hediye etmesi, çarşının uluslararası önemini de gösterir.
1950’de çıkan büyük yangında binlerce kıymetli eser yok olmuş, İstanbul Belediyesi tarafından çarşı yeniden inşa edilmiştir. Günümüzde 23 dükkân bulunan çarşının ortasında ise İbrahim Müteferrika’nın büstü yer alır. 14. Hünkar Kasrı Hünkar Kasrı, İstanbul’un kalbi Eminönü’nde, Yeni Camii’nin hemen yanında yer alır ve Osmanlı mimarisinin zarafetini yansıtan nadide eserlerden biridir. 17. yüzyılda Sultan IV. Mehmed’in annesi Hatice Turhan Sultan tarafından inşa ettirilmiştir. Bu yapı, sultanın camiye kolayca ulaşmasını sağlamak ve ibadet öncesi dinlenebilmesi amacıyla tasarlanmıştır. Kasır, camiyle bağlantılı özel bir geçitle camiye bağlanır. Barok etkiler taşıyan mimarisi, zarif kalem işleri, çinileri ve ahşap süslemeleriyle dikkat çeker. Hünkar Kasrı, sadece mimari açıdan değil, dönemin saray yaşamı ve protokolü açısından da önem taşır.